Cumartesi sabahının en güzel yanı sabah erkenden uyanıp Polonezköy'e gitmek oldu. Saat 6.45'de telefonun alarmı çaldı. Kuzey, ''Anne, beş dakika daha!'' diye sızlandı. Bundan kuvvet alan koca, ''Ben sana Kuzey'e sor, o gitmek istemezse ben de gitmem.'' demiştim dedi.
Gerçek şu ki, bizim evin aksiyon almakta zorlanan kişisi Selçuk.
''Eee, gitmeyelim o zaman!'' dedim.
Ben atarlı bir havaya bürününce herkes ayaklandı. Kuzey her sabah 06.30'da kalkmaya alışkın zaten.
Neticede kendimizi sokağa attık. Polonezköy'ün meydanına vardığımızda herkes üstündeki uyku sersemliğini atmıştı. Kardeşimle planladığımız yerde buluştuk ve ailece başladık yürüyüşümüze.
Polonezköy'e bırakılmış onlarca köpeğin eşliğinde yeni düzenlenmiş yürüyüş yoluna düştüğümüzde köpeklerden tedirgin olmadığımı söylersem yalan söylerim.
Yürüyüş yapan köpek sayısı, yürüyüş yapan insan sayısından yüksekti.
Hiç kibarlık yapmayacağım.
Üç kuruş para kazanıp, ''Ay canım kimin için çalışıyoruz biz!'' mantığıyla çocuğu köpek istiyor diye pet shoplardan köpek alıp, bir vakit sonra köpeği gezdirmesi ve bakımı zor diye sokaklara salan şu yeni nesil ebeveyn tipinden iğreniyorum.
Aynen böyle!
Alınan alınabilir, gücenen gücenebilir, kızan da kızabilir.
Etrafımda bu tiplerden çok var. Bir heves köpek alıp, sonra o köpekle ne yapacaklarını şaşırıp kalıyorlar.
Bakacaksınız arkadaş!
Madem aldınız, bakacaksınız.
Üstüne hikayeler yazılacak bir yan komşum var. Çok samimi olduğumuzu söyleyemeyeceğim; zira samimi olmamış halimizle bile sınırlarımızı korumakta güçlük çekiyoruz. Karşı dairemizi kiraladıktan hemen sonra bahçelerinde tadilat işine giriştiler. Önce bahçenin köşesindeki zeytin fidesini söküp attılar, sonra bahçenin o köşesine kocaman bir köpek kulübesi yerleştirdiler. Kendileri eve yerleşmeden önce köpekler gelip kulübeye yerleşti.
Evet, evet! Yanlış duymadınız.
Bakmayın böyle köpekler diye bahsettiğime. İlk gece kulübeye yerleşen ve sabaha kadar bir dakika bile uyutmayan köpeği gidip de bir göreyim diyene kadar iki tane olduklarını bilmiyordum.
Sabah uykusuzluktan şiş gözlerle bahçe çitinin yanına gidip baktım.
İki tane Alman Kurdu beni görünce daha da coştular.
Bir yetmemiş, iki köpek almışlardı.
Adamcağız her sabah kalkıyor, ben kahvaltımı yaparken köpekleri gezdirmeye çıkıyordu.
Yaz boyunca bu manzarayı sıkça seyrettim. Köpekler gün geçtikçe büyüdü, serpildi. Yan komşumuz köpeklerini öyle çok seviyordu ki daha kendi evinin sınırına gelmeden bizim bahçenin dibinde köpeklerin tasmalarını çıkarıyor, kendi de oturup sigarasını içiyordu.
Zaman zaman köpekleri sitenin içindeki gölcüklerde yüzdürüyordu da.
Eee, ne yapsın hayvancıklar?
Vallahi köpeklere kızmıyorum. Köpeklere neden kızayım?
İki tane Alman Kurdu'nu küçücük bir kulübenin içine tıkıp hayvanlara eziyet eden güya hayvansevere kızıyorum.
Bu süreçte köpekler ve sahipleri çok mutluydu. Sabah kalkıp da işe gitmek zorunda kalan bizler mutlu değildik. Herkes bağırabildiği kadar bağırıyor, site yönetimine köpek havlamasından uyuyamadıklarını söylüyordu ama tabii ki bu nafile bir çabaydı.
Zira yan komşumuz köpekleri seviyordu ve bahçesinde köpek bakmak istiyordu.
Şikayetler artınca köpeklere havladıkça elektrik veren bir tasma taktı.
Köpekleri güya eğitime yollayacağını söylemişti ama sanırım köpek eğitimi maliyetini düşününce elektrikli tasma daha mantıklı geldi gözüne.
Allah inandırsın, site sakinleri olarak içimiz cız etti.
Bu süreçte benim köpeklere değil ama gördüğüm yerde adama girişesim vardı.
Şikayetler gün geçtikçe arttı. Site yönetimi her gün karşı komşuyu aradı. Adamcağız artık ne düşündüyse gitti ve bir köpek daha aldı.
Ben Selçuk'a şikayeti keselim dedim.
Sanırım umudumu yitirdiğim ve korktuğum bir andı.
Yaz, biz bunlarla uğraşırken yavaş yavaş geçiyordu. Her sabah arabama gitmek için çıktığım merdiven boşluğundan köpeklerin kulübesine bakıyor ve kulübenin önünde duran öbek öbek köpek pisliklerinin fotoğrafını çekiyordum.
Niye çekiyorsam?
İş olsun işte!
Ama en kötüsü köpek pislikleri de değildi. Ne zaman bahçeye çıksam, elimde çayımla keyif yapayım desem kulübeden burnumun direğine yıkan sidik kokusu geliyordu.
Eeee, ne yapsın hayvanlar? İşemesinler mi?
Pek tabii yan komşumuz çok sevdiği köpeklerini bahçelerinin kendi oturdukları tarafına yerleştirmemişti. Düşünmüş taşınmış, köpekler için en uygun yerin kendilerinin yemek yedikleri, oturdukları, keyif yaptıkları yere en uzak köşe olmasına karar vermişlerdi.
Tek sıkıntı seçtikleri yerin bizim yemek yediğimiz, keyif yaptığımız, oturduğumuz köşenin dibinde olmasıydı.
Tabii, bizim sorunumuz onları ilgilendirmez, değil mi?
Yazdan beri sabahları köpekleri gezdirmekten de vazgeçtiler.
İnadı bırakıp, köpekleri ben mi gezdirsem acaba diye düşünmüyor değilim hani!
Belli mi olur belki bir gün yan komşumun köpekleriyle bir gün Polonezköy'de karşılaşırım.